28 Ekim 2010 Perşembe

Alen ve ben; bir maç günümüz :)















Günlerden 3 ekimdi, Trabzon maçı vardı ve ben çok fena hastaydım deplasmana gidememiştim... Bu durumu duyan Alen beni yalnız bırakmayarak gitmemişti Trabzon'a. Çok hakikatlidir... Maksat beraber izlemekti maçı... Bu arada televizyoncular gelmişti İngiltere'den falan bi çekim yapalım dediler... Ben de rahatsızım, sesim kısık, Alen'le yapın dedim... Alen de kırmadı beni (yani kafamı :) )... Verdi küsküyü Pes 2010'a Pes 2011'e;
"bööle oyun mu olur mına koim? " adamla bi top süremion, koşamıon... Penaltı bile ne biçim...Nerde o eski "pes"ler? Baak FİFA2011'e" falan dedi... O da git sen Fifa2011'e demo ol....Bak sen şu işe...Hiç güleceğim yoktu be Alen...Aleni bi şekilde çıkmışız demoda...

23 Eylül 2010 Perşembe

Güç







Sevdalı yüreklerde beyaz sürgünler
Halayla türkülerle sevdi bu kalpler
Yıldızlar tutuştu siyah beyazla
Marşlarımız ağlasın kartal aşkıyla
Beşiktaş seninle ölmeye geldik

BEŞİKTAŞ

Gücüne güç katmaya geldik
Formanda ter olmaya geldik
Beşiktaş seninle ölmeye geldik

BEŞİKTAŞ
Barbaros meydanı'nda dün gibi sevdan
Derin bir nefes çektik Abbasağa'dan
Bir umudum sensin anlıyor musun?
Hayat yaşanmıyor ki senle olmadan
Beşiktaş seninle ölmeye geldik

BEŞİKTAŞ
Gücüne güç katmaya geldik
Formanda ter olmaya geldik
Beşiktaş seninle ölmeye geldik
BEŞİKTAŞ




22 Ağustos 2010 Pazar

Şili


Pablo nerede?


















Pablo Neruda (Ricardo Eliezer Neftalí Reyes Basoalto) (12 Temmuz 1904 Parral, Şili - 23 Eylül 1973 Santiago Şili) , Şilili yazar yazmaz ve şair şaimez...

Ya da kısaca Şilili Nazım diyebiliriz kendisine...

Şili'de ŞCDD (Şili Cumhuriyeti Devlet Demiryolu) işçisi bir baba ve örtmen bir annenin çocuğu olarak dün yaya geldi, pardon tapaj hatası yaptım da allhatan hemen farkına vardım; dünyaya geldi olcaktı doğrusu... Nereye gelcekti elbet?

Annesini çok küçükken pazarda kaybetti, Pazarcılar da kim bu ağlayan çocuk?
Pablo da annem neruda? derken 13 yaşındayken yerel "La Mañana" gazetesindeki bazı makalelerle katkıda bulunmaya başladı.

1920'de "Selva Austral" isimli edebiyat dergisinde "Pablo Neruda" adıyla yazmaya başladı. Adıyla yazmış, kalem, daktilo falan fiş mekan kullanmamıştır...

Şair, bu çakma ve takma ismi Çek-senet şair Jan Neruda'da anısına seçmişti. Neruda'yı anladık da Pablo'yu nerden kimin anısına aldı onu bilmiyorum...Bana ise hiç bundan bahsetmemişti...Metafore (il postino)....Daha sonra bu isim sayısal adı olarak kalmıştır.

İlk kitabı Crepusculario 1923 yılında tam 19 yaşındayken yayınlandı. Sonra bir sürü macera yaşadı ki yazsam destan olur...O da Pablo ile aramızda kalsın...

Sooracıımaa;

1943'te Şili'ye dönen Pablo, 1945'te mebus seçildi ve Şili Komünist Partisi'ne ve de arkadaşlarının doğum günü partilerine hiç sektirmeden katıldı.

Güçlü siyasi duruşuyla bi görüşte tanınan Neruda, ülkesindeki faşizme karşı durmuştur. 1970 yılında Şili başkanlığına aday gösterilmiş, ancak daha sonra başkan seçilen Salvador Allende'yi desteklemeden de edememiştir...

Allende de seçilince desteklerinden ötürü Neruda'yı Şili'nin Fransa elçisi olarak görevlendirdi. 1971 yılında edebiyat dalında Nobel Ödülü aldı. Çok saçma kimya ya da ağaç dalında alcak değil ya...

1972 yılında SSK kayıtlarında çıkan sorunlar nedeniyle elçilik görevini bırakarak Şili'ye döndü. Bu kalbine vurdu 24 Eylül 1973'de kalp yetmezliğinden hayatını kaybetti.

Kendisi Nazım Hikmet adına Barış Ödülü almıştır. Bir kongrede Nazım Hikmet ile ilgili 'Onun(Nazım Hikmet'in) yanında biz şair bile olamayız' diyerek Nazım Hikmet'i övmüştür.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Mustafa Denizli

Mustafa Denizli (10 Kasım 1949, İzmir), forvet mevkiinde oynamış Türk eski milli futbolcu ve Beşiktaş Profesyonel Futbol Takımı Teknik Direktörü. Mustafa Denizli, Süper Ligde 3 büyük takım olan; Beşiktaş JK , Fenerbahçe SK ,Galatasaray SK de şampiyonluk yaşayan tek teknik direktördür.

Ellerinizden öperiz...

14 Mayıs 2010 Cuma

9 nove

"Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí y Domènech, kısaca Salvador Dalí (11 Mayıs 1904 – 23 Ocak 1989), İspanyol sürrealist ressam. Gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle ünlenmiştir. En iyi bilinen eseri olan Belleğin Azmi'ni 1931'de bitirmiştir." diyor vikipedi'de...Dali , kendi teşhisi ile bile narsisttir. Yeni basılan kitabı Hayat'ta "otobiyografi utanç verici bir şeyi ifşa ettiğinde güvenilir olur; kendi hakkında iyi birşeyler söyleyen bir adam muhtemelen yalan söylüyordur." mantığıyla kendinden bahsedilir.Henüz 6 yaşındayken 3 yaşındaki kız kardeşinin kafasını tekmelemesiyle farketmeye başladığı hazları, küçük bir çocuğu köprüden atmak, başka birini de kanlar içinde, insanlar ellerinden alana kadar yumruklamak gibi diğer yaptıkları yanında normal sayılabilecek davranışlarla devam etmiştir.5 yaşındayken yakaladığı yarasayı bir kovanın içine hapsetmiş, ertesi gün açtığında da karıncalar tarafından sarıldığını görünce iştahı açılmış birdenbire ve ölü yarasayı yaramasa da ağzına atmış başlamış yemeye karınca kararınca sosla...Napsın o zamanın imkanları o kadarmış.Delikanlılık çağında da bir kız aşık olmuş şahsı muhtereme. Kızcağızı her müsait zamanda 5 yıl sonra bırakcam seni diyerek sadece öperek koklayarak ama daha fazla ileri gitmeyerek sürdürdüğü sürrealist ilişkisini festival gibi değilsin katılmamak istiyorum diyerek 5 yıllık plan dediği bu şey için zamanı gelince ayrılarak noktayı koyar.Otuz küsur :) yaşına kadar cinsel ilişkide bulunmamış ya da bulunamamış.Cinsel ilişkilerde iktidarsızmış... Bunun yerine mastürbasyonla yetinmiş ama ayna karşısına geçerek...Başka türlü haz alamıyormuş kendileri.Gala diye bir kadınla evlenmiş. Onu da uçurumdan aşağı itmek arzusuyla tutuşuyormuş...( Arzu suyla tutuşur mu ?)Sürrealist resim ve sürmerealist fotoğraflarında göze çarpan şeyler; cinsel sapkınlık, nekrofili, cinsel objeler ve sembollerdirmiş. (yüksek topuk, koltuk değneği, ılık süt, defi hacet motifleri ). Dali, koprofaj olduğu iddaalarını tiksindirici birşey diyerek kabullenmezmiş ama eşek ölüleriyle oynamadan, gözlerini makasla oymadan duramazmış.İyi bir ressam berbat bir insandır demiş Gerge Orwell...Biri diğerini geçersiz kılmamaktadırmış diye de eklermiş...Yemezmiş diyebilmek...

8 otto

René Descartes; 31 Mart Vaka-i Hayriye sonrası 1596 yılında doğmuş, 11 Şubat 1650'de KEY ödemelerini alamadan ölen Fransız matematikçi, ne biliim adamı ve filozof. Batı düşüncesinin son yüzyıllardaki en önemli düşünürlerinden, kankalarımdan biri.Descartes ile birlikte, 1628'den itibaren yaptığımız on beş yıl süren geziler, savaşlar ve serüvenlerden sonra yoruldu yerleştiği Hollanda'da, batı düşüncesini altüst eden bir felsefe sistemi kurdu. Ben de anlamadım; matematikçiyim diodu hiç uğraşırken görmedim 15 yıl boyunca.. Hep gezdik.. Çok üşengeçti ama gene de gezdik. Kıramazdı beni..Sıkıysa kırsın. Kırardım kafasını, sonra da kalbini.. 2 kere 2'yi bile bilmezdi, kıvırır " kuşkucu yaklaşıom ben " derdi uyanık Descartes...Öğrendiğinin, gördüğünün, duyduğunun, inandığının hepsini birden büsbütün silerek ( Bunda benim attığım sopaların da payı paydası vardır diye düşünüyorum; öyleyse...:) ), her şeyden kuşkulanmağa başladı. Yalnız tek bir şeyden emindi: düşüncenin varlığı "üşeniyorum, öyleyse yarın!". Ben de dedim " Hacı, böyle dersen olmaz, gel şunu " düşünüyorum öyleyse varım " yap. " Gene kuşkucu yaklaşıodu ki bi baktım " tamam abi öyle olsun bea "dedi...Buradan hareketle, evrenin açıklamasını yaptı.Metot Üzerine Konuşma'da (1637) hep karmaşıktan basite inerek, gerçeği kuşatmaya yarayacak kuralları bir bir saydı. Asıl ben sayıyodum ona; anlamıodu kıt... Napsın? Herşeyi teker teker basit basit anlatmak gerekiodu...Descartes, zamanının bilginleriyle, hükümdarlarıyla ve soylularıyla çevremden yararlanarak ilişki kurmuştur. O sırada ona hayran olan İsveç kraliçesi Kristina, az fıngırdak değildi kendileri Descartes'ı sarayına davet etti, ayarttı, bi kaç yıl takıldılar. Bi daha da Descartes'ı gören olmadı, elli dört yaşında Stockholm merkez camiinde ikindi namazına müteakkip cenaze namazı kılındı. Hoparlörden duydum....

7 sette

Alexander Graham Bell, 1847nci 3 martta, Edinburgh İskoçya'da dünyaya celdi - 1922nci 2 ağustosta, Baddeck Kanada'da hakkın rahmetine kavuştu , 1876'da telefonun icadı ile tanınan Alexander Graham Bell önce Ontario'ya, daha sonra Boston'a yerleşti, Boston Celtics'i kurdu..Telefonu ilk icat eden Graham Bell'in annesi doğuştan 100 metre işitme engelliydi. Dedesi ve babası yıllarını işitme engellilere adadı. Özellikle babası işitme engellilere duymasalar bile konuşmayı öğretmenin yollarını geliştirmeye çalıştı. İki kardeşi veremden ölünce, babası kalan tek oğlunun sağlığı için Kanada'ya göçtü. Babasının ölümünden sonra onun çalışmalarını tanıtmak ve yaymak için çabalayan Graham Bell ABD'ye gitti. Burada bir süre işitme engellilere dil öğretmeni yetiştiren okulda çalıştı. Daha sonra kendi okulunu kurdu.Ünü kısa sürede yayılan Bell, Oxford Üniversitesi’ne konuk öğretmen olarak çağrıldı. İngiltere'de eline geçen Alman Hermann von Helmholz adlı bilginin işitme fizyolojisine ilişkin kitabını okudu. Müzik sesinin bir tel aracılığı ile aktarılabilineceği düşüncesi üzerinde yoğunlaştı. Bu sırada başka bilim adamları da bu konularda çalışmalar yürütüyordu.İngiletere'den dönen Bell, Boston Üniversitesi İnsan Sesi Fizyolojisi dalı profesörlüğüne getirildi. Kuramsal bilgilerini teknik destekle yaşama geçirmeye ve işitme engelliler için duymalarını sağlayacak aletler yapmaya girişti. Thomas Watson adlı bir elektrik mühendisi ile birlikte çalışmaya başladı. Çalışmalarını yürütmek için maddi destek gerektiğinde kendisine Avukat Gardnier Greene Hubbart yardım elini uzattı. Bell ve Watson 1875 yılında sesin tel üzerinden bir başka yere gittiğini ortaya çıkardı. Ancak ses anlaşılmaz bir durumdaydı. 14 Şubat 1876 günü Bell ve Gray telefon patenti almak için ayrı ayrı başvuru yaptı. Bell'e 7 Mart günü istediği patent verildi. 174.465 nolu patentini alan Bell atölyede denemelerini sürdürürken telefonu çalıştırmak için kullandığı bataryadan pantolonuna asit döküldü. Watson'u yardıma çağırdı:Bay Watson, çabuk buraya gelin. Sizi istiyorum."Bell yardımcısını yardıma çağırırken farkında olmadan 132 yıl önce 10 Mart günü ilk telefon görüşmesini yaptı. Watson Bell'in sesini "telefon"dan duydu. ABD'nin 100’üncü kuruluş yıldönümüne denk gelen bu buluşu ona düzenlenen Yüz Yıl sergisinde birçok ödül kazandırdı. Bell bilimsel çalışmalarını yürütmek için maddi ve manevi destek gördüğü Hubbart Ailesi’nden Mabel ile bir yıl sonra evlendi.Eşi dört yaşından beri sağırdı. Bell öğrencisi olarak tanıdığı ve daha sonra evlendiği Mabel'e derin bir sevgi duydu. Artan ününe karşın hiçbir zaman ne eşini ne de işitme engellileri göz ardı etmedi. Eşine yazdığı bir mektupta "Eşin, hangi noktaya çıkarsa çıksın, ne denli zengin olursa olsun, emin ol işitme engellileri ve onların sorunlarını her zaman düşünecektir" diye yazmıştır.Bugün öne çıkan buluşlarının gölgesinde kalan yapıtlarının çoğu işitme engeli konusundaydı. İşitme engelli annesinin ve eşinin duyamadığı sesleri kaydetmeyi başardı. "Gramofon"dan kazandığı parayı bugün de sağırlar için çalışmalar yürüten Alexander Graham Bell İşitme engelliler Kurumu’na harcadı. Fransa hükûmeti insanlığa hizmetinden dolayı onur ödülü ve para ödülü verdi. Verilen parayı Washington'da İşitme engelliler için Volta Enstitüsü’nü kurmada kullandı. İlk el telefonunu geliştirmek için Bell teknik sorunları alt etmeye çalışırken bir yandan da kendisini dava eden Gray'a karşı hukuk savaşı verdi. Telefon atölyeden 4 yılda çıkabildi. 1880 yılında Bell'e yardım eden Tainer radyofon adını verdikleri aleti denedi.Bir okulun tepesine çıkan Tainer çok uzaktan görebildiği Bell'e telefonla seslendi "Bay Bell. Bay Bell. Beni duyabiliyorsanız lütfen pencerenin önüne gelip şapkanızı sallayın." Bell şapkasını salladığında artık telefon doğumunun ardından emeklemeye başladı. Sekiz yıl sonra Connecticut eyaleti ilk telefon şebekesine sahip kent oldu.Telefon yakın yıllara dek Türkiye'de olduğu gibi santraller ve memurlar aracılığı ile yürütülüyordu. Bir süre sonra santrallerde erkek memur yerine kadın memurun çalışması geleneği başladı. İlk kadın santral memuru da Boston'da çalışmaya başlayan Emma Nut oldu.Kimi siyah beyaz filmlerde gülme konusu yapılan "manyetolu telefon" görüşmeleri 1899 yılında Almon B. Stowger adlı birinin katkısı ile otomatikleşmeye yöneldi. İşin garip tarafı Stowger telefoncu değil cenaze levazımatçısıydı. Rakibinin eşi telefon şirketinde çalışıyordu. Cenaze işleri için Strowger'ı arayanları bu memur kendi eşine bağlıyordu. Bu zor durum karşısında çözüm bulmak için kolları sıvayan Strowger otomatik santralı yapmayı başardı. Halk yeni telefona "kızsız telefon" adını taktı.Bugünkü telefonlara benzemeyen bir biçimdeydi. Üzerinde birler, onlar, yüzler basamağını temsil eden üç tuş bulunuyordu. Bağlanmak istenen numara tuşlara aranan numarada yer alan rakamın değeri kadar basılarak sağlanıyordu. Arayan kişi tuşa kaç kez bastığını sık sık şaşırdığı için karmaşaya da yol açıyordu. Bunun da çözümü çok geçmeden bulundu.Kısa sürede New York sokaklarını telefon direkleri ve kablo hatları örümcek ağı gibi kapladı. Yürünmez bir hale gelen sokaklardaki bir telefon direği kabloları tutan 50 çapraz tahta taşıyordu. Telefon günlük yaşama değişik biçimlerde girmeye başladı.O yıllarda yayımlanan gazetelere verilen bir reklamda telefon şöyle tanıtıldı:"Sohbet. Ağızdan kulağa telefonla konuşarak çok daha rahat."Bell 1915 yılında New York'u San Francisco'ya bağlayan ilk uzun kentlerarası telefon hattını açtı. Karşısında yine yardımcısı Watson vardı. Aradan geçen onca yıla karşın Bell ilk günü unutmadı. Watson'a "Watson seni istiyorum, buraya gel" dedi.Telefonun olanaklarından yararlanarak müşteri çekmek isteyen oteller arasında kıyasıya bir savaş başladı. Oteller ünlü müzik, tiyatro, opera, konser salonlarına bağlanan telefon "Tiyatrofon" hattı ile aldıkları sesi lobilerinde oturan müşterilerine dinletmeye başladı. Bu evlere ve iş yerlerine yayıldı.Graham Bell belleklerde telefonun bulucusu olarak yer etse de adının öne çıkmadığı çalışmaları da vardı. Bunlardan biri büyük bir ilgi ile tüm dünyanın izlediği National Geographic dergisindeki yöneticiliğiydi. Yüzyirmi yıl önce silahlı saldırıya uğrayan ve ağır yaralanan ABD Başkanı Garfield'ın bedenindeki kurşunların yerini belirlemede ilk kez kullandığı telefonik sonda, Röntgen'in X ışınları ile tanıyı geliştirilmesinde kullanıldı. Deniz ve hava taşımacılığı için projeler gerçekleştirdi.1893 yılında telefon ile ilgili gelişmeleri kaleme alan bir yazar gözlemini şöyle dile getirdi: "Şu anda duyabildiğimiz sanatçı ve şarkıcıları bir süre sonra insanlık görmeyi de başaracak."Bu sözler "televizyon" özlemi olarak yorumlanmasına karşın gelişen teknoloji görüntülü cep telefonlarını, internet üzerinden canlı yayınla iletişimi işaret ettiğini göstermektedir. Bilimkurgu severler ise "Uzay Yolu" filminden esinlenerek insanların ışınlanmalarından, insanların bulundukları yerde başka bir yerdeki olayı üç boyutlu olarak ekranlarda görerek ya da duyarak değil hissederek elde edeceği günleri tartışıyor.İşitme engeline karşı yürütülen savaşımın sonucu insanlık dünyasının sağırlığını gideren bir buluşu armağan eden Bell öldüğünde ona duyulan büyük saygı ve sevgiden ötürü soyadından yola çıkarak telefonu simgelemek için kırmızı "çan" resimleri kullanıldı...