3 Aralık 2009 Perşembe

Van Gogh? Absent!

Sayın blog, böğün sizlere sevgili Absent adlı başka bir içkiden dem vuracağım yüksek müsadenizle. Başlıyorum; bişmillah... Öhöö öhö!

Absent, çeşitli bitkilerin damıtılarak fermuar edilmesiyle elde edilen alkol verbacak oranı yüksek bir içkiymiş. Tabii ki henüz içmişliğim yok. Bi abimizden duydum, ilham aldım, verdim, araştırdım, canımı çektirdim, arkadaşlarıma anlattım, onların da canı çekti, senetti, bonoydu, u2ydu konsere gelen...

Neyse; rakıyla kuzen olan cırtlak yeşil renkte bir miktar absente iki ila beş miktar su ilave edilip içildiği söyleniyor göktürk kitabelerinde...Alkol oranı buranı kaşırken %45 ila %75 olan absent kaşıdıkça daha da çok sertleşen bir içkiymiş.

Ana bileşenleri pelin otu (ki bu ot kafa bulmada bir numaralı otlardanmış...Vaktiyle sırf bu ot içirilerek çocuk düşürülürmüş ama kafayla falan ne alakası var annamadım ben de şimdi...Aklımda ööle kalmış...) ve sponsor yeşil eyvah sondur yok yok ana sondur.

Absentin ortaya çıkışı için çeşitli teoriler ve teorisyenler vardır. Bunlardan seçtiğim birine göre, ilk kez 1792 yılında Fransız doktor Pierre Van Hoijdonk Ordinaire tarafından ticari amaçlı üretildi aynı kola gibi. Bazılarına göre ise ilk olarak İsviçre’de ortaya çıktı. Neuchatel Xamax'da alınan 5-0 lık mağlubiyet üzerine Mère Henriod tarafından 1740'da yapıldığı söylenir. Bu dönemde absent maalesef hala tıbbi amaçlı kullanılıyor ve yapılış usulü gizli tutuluyor ve içki amaçlı kullanılabileceğinden bihaberdar bekleşiliyordu.

1840'larda Fransa Cezayir maçları yüzünden başlayan savaş sırasında tıbbi amaçlı olarak yaygın şekilde kullanılmış. Özellikle dizanteri, alınteri ve bağırırsak görürsünüz kurtlarına karşı etkin mücadelede kullanıldı. Tam bu dönemde askerler absentin tıbbi etkisinin yanı sıra içki olarak da değerlendirilebieceğini gördüklerinden hemen savaşı sktr edip evlerine dönmüşler ve içkinin tadını çıkarmaya, ününü yavaş yavaş yaymaya başlamışlardır ve tüm yurtta ve yavru vatan kıbrısta büyük bir coşku ve TRT türkçesi ile kutlamışlardır.

Pelin otunda çok miktarda bulunan Thujyone maddesi aslen tıbbi amaçlı kullanılırmış ama tıbbın hangi lojisinde bilmiom... İyileştirici özellikteki bu maddenin yüksek dozları ise tehlikeliymiş. Thujyone, bilindiği kadarı ile yüksek dozajlarda beyinde tetrahidrokannabinol ile aynı etkiyi yapmaktadır. Bu, araştımalarım sonucu bulduğum marihuanadaki aktif maddenin ta kendisidir. Absentin yüksek dozda kullanılması bu uyuşturucu madde ile aynı etkiyi yapmaktadır. Böyle bir maddenin yüksek oranda alkol ile biraraya gelmesi içkiyi özellikle tehlikeli kılar. İçenler sanrılar görebilir. Konu başlığımızın kahramanı eski kulağı kesiklerden Vincent Van Gogh'un da kulaklarını bu içkiyi içtikten sonra kestiği rivayet edilir orhun anıtlarında...Ama ben neyşinıl coğrafikte mi, diskavıride mi ne izlemiştim o kendisi değil de başkası gelip kesmiş kulağını...

Ulan blog ne hatırlatmıosun kaşığından, içiminden, tadından, tuzundan bahsetmediğimi...Çok eşşoğlusun afedersin bazı zamanlar..Şimdi de ben anlatmıcam küstüm işte blog! Git kendin bak...

24 Kasım 2009 Salı

Nerde eski 24 kasımlar...




Sevgili blog...Bugün bildiğin üzre 24 kasım... 24 kasım nedir? Öğretmenler günüdür değil mi? Canım örtmenim benim diyenlerin de günüdür... Büyük öğretmen deyince de insanın aklına kim gelir? MUSTAFA KEMAL ATATÜRK demi?

Ama artık değilmiş... Bilirsin sabahleyin kalktığımda açarım aptal kutusunu üzerine bi güzel girerim tuvaletime... Neyse açınca tvyi yukarda resmini gördüğümüz şahsın programı denk geldi... Mesut Yar'ı şutladıktan sonra çok uygun ! bi şahsiyete vermişler düşüncelerini bildirme serbestisini... Ve bu adam bi güzel dinsel öğelerle süslü cümleleriyle öğretmenlerimizin gününü kutlamaya çalıştı, hayırlara vesile olmasını, küçük büyük demeden öpmeyi, mürüvvetlerini falan diledi... Sonra sıra o cümleye geldi... "Bu arada öğretmenlerin en büyüğü, en saygını Cebrail aleyhisselam'dır" dedi...

Yaw bizim aklımızdan ne geçerken sen ne saçmalıosun be adam... Manyak mısın sen? Ne diosun... Kınamaya doyamam seni ve badem bıyıklarını...
Nerelere geldik ey millet... Artık bitmiştir herşey üzüntüsüyle girioruz bir güne daha...

20 Kasım 2009 Cuma

Ringo ringo şişeler

Sevgili blog...İçmesini bilcen ilk önce...Her içkinin özellikle de fiskinin içimi bi başkadır, bambaşkadır...Sana azcık bişeyler anlatayım da öören hayatın biradan ibaret olmadıını...Tabii ööle bizim evde su bardağıyla koca bi şişenin bitirilme çabasıyla içilmeyeceğini ve sonrasında iki günün nasıl bi etki yaratcağını hesaplaman lazım...Yaaa..

Fiski, İrlanda ve İskoçya lehçelerinde "hayat suyu, ab-ı hayat, aa bu mu hayat, aşkı- memnu" anlamına gelen, genellikle tahta fıçılarda dinlendirilmiş (tabi o dağlık bölgelerde çok yoruluo hayvancıklar) malt içeren, tahıldan damıtılan bir tür alkollü içkiymiş ben içene kadar...Tabii bu değerlere layık bir davranış sergilemek lazım fiski içiminde fikiye karşı...


Fiski, sek olarak, tek olarak içilir. Yeter ki insanın içinde içki sevgisi olsun...Sulu, buzlu, buzsuz hatta sıcak kahve bile içilir ama içmesini bilica..

Malt fiski, tabii ki de % 100 malt arpadan yapılır, hayatında bir kez damıtılmış fiskiler hemen bi havaya girip diğerlerinden ayrılırlar ve viski adını alırlar. Viski yapımında kullanılan tahıllar, İrlanda, İskoçya, Kanada ve ABD nın beygirleri tarafından yenilmeyen arpaları, sayın Kanada ve ABD çavdarı ile sevgili ABD mısırından oluşmaktadır.

Çavdar viskisi, Aşağı Tennessee viskisi ve Yukarı Burbon ABD'de kavrulmuş meşe fıçılarda dinlendirilerek üretilir. Harmanlanmış viski ise yukarıdaki viskilerden birbirine benzer tür tahıl kullanılarak üretilenlerin bir karışımı şeklinde üretilmektedir, bu da üretim maliyetini diğer tür viskilere kıyasla ciddi biçimde düşürür.

Ama Türk evlerinde salonların vitrinlerinde süs olarak yerlerini alırlar...Hatta bittiklerinde de içine çay konup sahnedeki rollarine devam ederler... Ne de olsa şov mast go ondur hadi bilemedin on buçuktur...(Bu on buçuğun anlamı da bi başkadır demi sevgili blog..)

10 Kasım 2009 Salı

09:05 1938 Dolmabahçe ve şimdiki Türkiye


Bir de şimdiki Türkiye'ye bak...Nerdeyse Atatürk yok diye sevinen bir hükümet...

Yazık...

6 Kasım 2009 Cuma

Konuş-ma baloncukları ve sıraları


-Bu dizilerde ne güzel konuşuo insanlar sırasıyla Demi moore?
-Evet sevgili Bruce...
-Öyleyse darling oynayalım mı bowling?
-Yaa çok boring...
-Demi hakkat nası konuşuolar onlar öyle? Biz nie konuşamıoz ööle? Üst üste hiç binmio kelimeleri; tam birisinin lafı bitiyor öbürkü öyle başlıyor...Ne güsel Demi Moore? Biz de Holivud'da bööle konuşalım...
-Hem bir de şu var sevgilis Bruce Willis;
-Nedir?
-Bunlar özel günlerine hiç dikkayt etmiyorken biz ise her kadraja her garaja sokuorus mavili kırmızılı yıldızlı enine çizikli bayrağımızı...
-Nası yahni?
-Örneğin mesela bir örnek vermek gerekirse şayet ; geçen gün bunların cumhuriyet bayramıydı 29 ekim...
-Eeee
-Sen daha ii bilirsin hep de o T Hava Yolları'nı kullanırsın yaa işte ondan ötürü..
-Kimden ötürü?
-Ondan ötürü...Du one minut yaa!
-Taam osvaldo...Buyrunuz..
-Niye dikkat etmezler ülkelerinin kurulduğu günde ona dair programlar yayınlamaya da giderler Bihter'i Behlül'ü Düldülü yayınlarlar...Bari dialoglarında yer verseler "Bugün bayram bi gidip bakalım törenlere" gibi cümlelere...
-Haklısın Moore...Ama onların Moorelarında değil şu an domuz gribiyle meşguller...

Garip Grip




























Ben de anlamadım...Herşey teğet geçerken bunda geçemeyecek olması, alınan tedbirin biri bin para..47 milyon aşı..Herbirinden if 1 dolar goes to cukka equals 47000K dolares...Es allahım es...Yok aşı ol olma...Baştankan bişey dio, salık verme bakanı bakmayanı başka bişey...TRT ders verio...

Murphy :) Kanunlarından İkinci Kısım



Elleriniz yağa bulaştığında, burnunuz kaşınmaya başlar veya acil tuvalete gitmeniz gerekmektedir.

Yere düşen her şey her zaman ama her zaman en zor ulaşılabilecek noktaya yuvarlanır.

Yanlışlıkla çevirdiğiniz bir telefon numarası hiçbir zaman meşgul çalmaz ve biri daima cevap verir.

Patronunuza işe geç kalma sebebinin patlak lastik olduğunu söylerseniz ertesi sabah lastiğinizi muhakkak patlak bulursunuz.

Eğer trafikte şerit değiştirirseniz, eski şeridiniz şimdi bulunduğunuzdan daha hızlı akar.

Banyodayken vücudunuz tamamen ıslandığında telefon çalar.

Beraber görülmek istemediğiniz biriyle beraberseniz tanıdığınız biriyle karşılaşma ihtimali tavan yapar.

Birine bir aletin çalışmayacağını ispat etmeye çalıştığınız zaman o alet çalışır.

Kaşınma katsayısı vücudunuzda ulaşılması zor olan yerlerde en yüksektir.

Ne olursa olsun sinema ya da tiyatroda koridordan en uzak sandalyenin sahipleri en geç gelir.

Bir kahve içmek için oturduğunuzda patronunuz sizden bir görev ister ve bu görev süresi kahve soğuyana kadardır.

Eğer soyunma odasında sadece iki kişi varsa, onların soyunma dolapları bitişiktir.

Tereyağlı ve reçelli ekmeğinizin yeni aldığınız halıya düşme ihtimali, halının pahalılığı ve yeniliği ile doğru orantılıdır ve tabii ki reçelli kısımı altta olma olasılığı da.

Pabuç ayağınıza tam geldiyse, o pabuç çirkindir.

Gerçekten çok sevdiğiniz bir ürünü bulup aldığınızda, o ürünü üretmekten vazgeçerler.

Eğer kendinizi hasta hissedip doktor randevusu alıp gittiğinizde aniden iyileşirsiniz. Eğer randevu almazsanız hastalık devam eder.

Birisi tarafından seyredilme olasalığı, yaptığınız işin aptallık katsayısıyla doğru orantılıdır.

Arabayı park etmeye kalktığınız zaman birden bire arkanızda arabalar bitiverir.

Beklediğiniz otobüs gelmez taaki sigaranıza yakana kadar.

3 Kasım 2009 Salı

Brezilyaca



http://www.minimalsworld.net/BrazilName/brazilian.shtml Buraya giriosun sonra da adını daha da sonra soyadını giriosun istersen numaranı da giriosun ( ama 10,5 yazamıon ) sana brezilyacasını yazıo...o kadar da komik deil ama lazım olursa bulması kolay olsun diye blogintoma koydum..

27 Ekim 2009 Salı

Magazin

Yaa bunu da anlamıyorum...Bütün program boyunca önceden kaydedilmiş görüntüler üzerine yapılan "Baaam! şu şöyle yakalandı", "Bam bada baammm ! bu böyle dedi", "Baa baam! ahan da ne giymiş, memesi dışarı pırtlamış, kameranın ışıklarını tutunca da donu gözüktü" programlara "CANLI" demek, programı sunan kızcağızın prompterden 10 saniyelik yazıyı canlı okumasıyla "CANLI" olmak nasıl oluyor da canlı oluyore...Yoksa program esnasında çok mühim başka bir magazinsel olay olursa bizi ondan mahrum bırakmamak için mi?

23 Ekim 2009 Cuma

Biji var bilmediğimiz...



Şehit yakınları, gazilerimiz dün Osmaniye'de o iğrenç karşılamayı protesto etmek için yürümek istemişler; mahalli erkan, emniyet güçleri engellemeye çalışmış...Ulan nası bi hal aldı bu devlet, hükümet...Vatanı için savaşan adamlara tanımazken protesto hakkını ve de zaten asıl yapmaman gereken şeyleri yapmaya izin verip vatanı bölen ve kahraman gibi karşılanmasına seyirci kalırken...

22 Ekim 2009 Perşembe

Yılmaz


TESLİMİYET TÖRENİ

PKK’lıların memlekete gelişi, tüm yurtta, dış temsilciliklerimizde ve KKTC’de törenlerle kutlandı. Terörist olmadıkları, olsa olsa terörişko oldukları açıklanan PKK’lılar, sınır kapısına serilen kırmızı halı üzerinde, protokol tarafından, çiçeklerle karşılandı.

MAĞDUR PKK'LILARDAN ÖZÜR DİLENDİ

Yetkililerin, gözyaşlarıyla birbirlerine sarılarak, çak yaptıkları görüldü. Giriş işlemlerini önceden hazırlamayarak, 4 saniye beklemelerine sebep olan memur, görevden alındı, mağdur PKK’lılardan özür dilendi, araya Ahmet Türk girdi, tatsızlığın büyümesini önledi, Ahmet Türk’e teşekkür plaketi verildi.

ASKERİN AKLİ DENGESİ BOZUK ÇIKTI

Bando eşliğinde üstü açık arabaya bindirilen PKK’lılar, resmi geçit kortejine katılarak, halkı selamlaya selamlaya Silopi’ye girdi. Temsili karakol baskınının gerçekleştirildiği törenlerde, temsili bir askerin, tahta tüfekle sağa sola ateş ediyormuş gibi yapması, coşkuya gölge düşürdü. Divan-ı harbe verilen askerin, akli dengesinin bozuk olduğu ortaya çıktı. 25 atletin İmralı’dan getirilen toprağı PKK’lılara sunmasının ardından, güzergâh üzerindeki devlet dairelerine molotof atıla atıla, Vilayet Konağı’na geçildi.

SKANDAL

Makam aracını PKK’lılara tahsis ettiği için yürüye yürüye gelen Vali’nin kapıda karşılamaya gecikmesi, PKK’lıları tek başına karşılamak zorunda kalan ABD Elçisi tarafından skandal olarak nitelendirildi. Sinirlenen elçi, “Bu memleketin sahibi yok mu kardeşim, her şeyi biz mi yapacağız” diye bağırdı, araya Emine Ayna girdi, tatsızlığın büyümesini önledi, ona da teşekkür plaketi verildi.
Karayoluyla Diyarbakır’a giden PKK heyeti, oradan, havayoluyla Ankara’ya geçti. Ancak, bu seyahat için, başbakanlığa yeni alınan 18 koltuklu DAP uçağının tahsis edilmesi, krize sebep oldu. PKK’lıların “Sıkış tepiş olacağını bilseydik, gelmezdik” diye yakınması üzerine, derhal 40 koltuklu Ana uçağı tahsis edildi.

TÜRK KAHVESİYLE IRKÇI MUAMELE

Bu bekleme sırasında VIP’te yürekleri ağızlara getiren bir sabotaj girişimi yaşandı ve “Türk” kahvesi ikram edildi... Irkçı muameleye maruz kaldıklarını söyleyen PKK’lılar, “Kalkın, dönüyoruz Kandil’e” dedi. Allah’tan Sırrı Sakık devreye girdi, “Espresso olmadığında ben bile Türk kahvesi içiyorum” diyerek, tatsızlığın büyümesini önledi. Faşist garson gözaltına alındı.
Sırrı Sakık’a da teşekkür plaketinin yanı sıra Beluga havyarı takdim edildi.

LİMUZİNLERLE TBMM'YE

Başkent’e inen PKK’lılar, gündüzdü ama havayi fişeklerle karşılandı, deve kesildi, nazar değmesin diye alınlarına sürüldü, TOKİ’nin hediyesi dubleks dairelerin anahtarları hediye edildi. Limuzinlerle TBMM’ye geçen PKK’lılar, önce, Meclis Lokantası’nda AB büyükelçileriyle basına kapalı yemek yedi, sonra, DTP grup toplantısına katıldı; Şeş TV’nin yanı sıra, Roj TV’den de naklen yayınlandı. Ayak altında dolaşmasınlar diye, CHP ve MHP grup toplantıları iptal edildi, “Çok istiyorsanız gidin orada yapın” denilerek, ilk meclis tahsis edildi.

TOPLUCA REİNA'YA

PKK’lıların yarın İstanbul’a geçmesi, Savarona’yla Boğaz turu atması, akşam da Çırağan Sarayı’nda gazetecilerle yemek yeyip, topluca Reina’ya gitmeleri bekleniyor.

YILMAZ ÖZDİL

20 Ekim 2009 Salı

Kapı

Sayın sevgili genel müdür, genel olmayan müdür, kaymakam, vali makamlarının odalarının sayın kapılarının kaplamaları neden deridir? Kapı çalınınca tak tak tak duyulmasın diye mi ya da çalacak yer bulamayalım da karşılarında böyle bir mahcup duruş vücuda gelsin diye mi? Bir de koltuklarının arkasında tablo gibi bişey vardır çerçeveli ama içi gene deri böyle puf puf dikişli...Sanki bişey asılsın bişey iliştirilsin diye tasarlanmış da deri olmasından ötürü iğne batırmaya kıyalamamış da ööle duran şey ne işe yarar..Yoksa duvardan soğuk mu gelmektedir de önlesin üşütmesinler sevgili kendilerini? Güderi...

8 Ekim 2009 Perşembe

Seçimler ama tercihler anlamında











"Hadi gelin, size de göstereyim" diyor Yılmaz Özdil şöyle devam ederek;

Bizden banka aldılar. Biz onlardan babayı aldık.

Bize pamuk satıyorlar. Eskiden biz onlara satardık. Şeftali ithal ediyoruz onlardan... En son sperm ithal ettik.

140 şirketleri var burada, bizim sadece 14 şirketimiz var orada...

İkimizin de üç tarafı denizlerle çevrili; dünyanın en büyük deniz taşımacılığı filosuna sahipler, biz hâlâ taka...

Yoksulu sıfır, bizde 4 kişiden 1’i yoksul... Açlık sınırı saçmalığı yok onlarda.

Rakıyı raki yaptı, biz Amerikalılara sattık.

10 milyon nüfuslu ülkenin telefonunu 27 milyar dolara verdiler, 72 milyon nüfuslu ülkenin telefonunu 6.5 milyar dolara verdik.

Suriye sınırını komple kiralamaya kalktık, adam bizim sınırda saksı bile vermiyor.

Öğretmeni 3 kat maaş alıyor.

Asgari ücreti 2 kat.

Ortalama işçi ücreti, 1.500 Euro...

AB üyesi, biz değiliz. Kıbrıs Rumu’nu AB’ye soktu, Kıbrıs Türkü’nü Rum’a sokmaya çalışıyoruz.

Avrupa şampiyonu oldu, olamadık.

Olimpiyat yaptı, yapamadık.

Erkeği, bizden 12 yıl fazla yaşıyor.

Çocukları senede 14 litre süt içiyor, bizimkiler 4...

Kızları ortalama 18’ine kadar eğitime devam ediyor, bizim mecburi olmasına rağmen 11 bile değil...

Yüzde 82’si tuvalet kâğıdı kullanıyor, biz yüzde 8...

“Bu iş nüfusla olsaydı, Hintliler ineklerle ahırda yatmazdı” diye düşündükleri için, 1 çocuk yapıyorlar. Onların nüfusu kadar işsizimiz var.

Kişi başına milli gelirleri harbi hesapla 25 bin dolar, bizimki kofti hesapla anca 8 bin dolar... Kriz vurdu, büyüdüler, bizi hamdolsun teğet geçti, tarihi küçüldük.

Kalp krizi yüzde 9, bizde 19...

Onlar zeytinyağı seviyor, biz yağcılığı...

20 bin lirayı görünce, Çanakkale Yağlı Güreşleri’nin ağalığını kime sattık mesela?

Anestis Milonais ağa’ya!

Aramızda saat farkı yok ama, 50 sene ilerdeler... Ve, bunu 18 bakanla yapıyorlar.

Biz 27.

Seçim oldu, 3 dil bilen, hukuk ve ekonomi masterli başbakanlarını “Daha iyisini yapabilirdin, senin yüzünden geri kalıyoruz” diye sandığa gömdüler.

Niye?

Said-i Nursi’den haberleri yok çünkü hıyarağalarının... E noksan maneviyatla, maneviyatsız maneviyatsız olacağı bu.

Ben de diyorum ki sadece sandıktaki seçimle değil seçen ve seçilen...Tercihimiz...

7 Ekim 2009 Çarşamba

İnsan vücudu













Bunları biliyor mıydın?

Yemeğin ağzınızdan midenize taşınması yaklaşık 7 saniye alırmış.
Bir saç teli 3 kg ağırlığı kaldırabilirmiş.
Ortalama erkeklik organı başparmağın 2 katı uzunluğundadırmış.
İnsanın kalça kemikleri betondan daha güçlüdürmüş.
Kadınların kalbi erkeklerden daha hızlı atarmış.
Her bir ayağınızda 1 trilyon bakteri bulunmaktadırmış ki ne güzel kokar cips gibi.
Kadınlar erkeklere nazaran iki kat fazla göz kırparlarmış.
Ortalama insanın derisi beyninden iki kat daha ağırdırmış.
Vücudunuz ayaktayken denge sağlamak için 300 adet kas kullanırmış.
Erkeklerin 18 ayda traş aolduğu alandan bir furbol sahası büyüklüğündedirmiş.
Tükürüğünüzün çözmediği birşeyin tadını alamazsınızmış.


Kadınlar bunu okumayı bitirmişken erkekler ise hala başparmaklarını kontrol etmekle meşgullerdirmiş ...

Sistem gereği

































Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'na Kürtler Katıldı mı?

Atatürk şehitlere ihanet etmiş!

DTP’li Muş milletvekili Sırrı Sakık Çanakkale Şehitlikleri’ni gezmiş ve şu açıklamalarda bulunmuş:

“Bu ülkede burada yatan şehitlerin ruhuna uygun bir cumhuriyet oluşturmak istiyoruz. Eminim ki, onların ruhu bizi izliyor. Burada şehit düşen Muşlusu, Şırnaklısı, Vanlısı, Gazianteplisi, İstanbullusu, Trabzonlusu hepsinin ruhu bizi izliyor. Hepsi diyor ki, bizim ruhumuzun şad olması için barışı ve kardeşliği savunun. Hepimize görevler düşüyor, Kürdüyle, Türk’üyle. Demokrasiden yana olan herkesin ortak bir vatan için ortak sorunluluklar düşüyor.”

Ne kadar güzel diyebilirsiniz içinizden, işte adam kalkmış Çanakkale Şehitlikleri’ne kadar gitmiş, orada şehitlerimiz için dua etmiş. Ama olay elbette öyle değil. DTP’nin Çanakkale’de il kongresi varmış, Sırrı Sakık da kongre için gitmiş Çanakkale’ye, şehitlerimiz için değil! Ama Çanakkale’ye kadar gitmişken şehitliklere de uğramış ve şehitler üzerinden bölücülük yapmaya kalkmış. Sözde Kürtler Çanakkale’de savaşmışlar.

Sözlerinin devamında ise Atatürk’e saldırmış ve Atatürk’ün Kürtlere ihanet ettiğini buyurmuş. Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşı’nda Kürtler Türklerin yanında savaşmış ama Atatürk onların hakkını vermemiş. Yani klasik bölücü Kürtçü tezleri tekrarlamış Sırrı Sakık.

Ama Sırrı Sakık’ın bu bölücü tezlerini bugün Türkiye’de neredeyse herkes savunuyor. Kimisi hararetle, kimisi inanarak, kimisi inanmak isteyerek. En önemlisi de bu sonuncusu, Türkiye’nin büyük çoğunluğu buna inanmak istiyor. Ama büyük çoğunluk derken, kendisine Türk diyenlerin büyük çoğunluğunu kastediyoruz.
Ama tarih elbette bambaşka. Kimileri inanmak istemese de, kabullenmek istemese de, Kürtler ne Çanakkale Savaşı’nda ne de Kurtuluş Savaşı’nda vardı.
Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşı’nda Kürtler neredeydi?
Kürtler çok istiyorlarsa şunu diyebilirler; biz Kurtuluş Savaşı’nda ve Çanakkale’de fiili olarak bulunamadık, çünkü o dönemin koşulları uygun değildi ama o mücadeleyi can-ı gönülden destekledik ve destekliyoruz.
Ama iş fiili katılıma gelince, biz aynı cephede omuz omuza Türklerle birlikte savaştık demeye gelince; orada durmalılar.

Çünkü bu savaşlara kimler katıldı, kimler katılmadı ortada.

Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun resmi kaybı 48 bin asker.

Peki bu 48 bin şehidimizin nerelerden gelip Çanakkale’de öldüğü biliniyor mu?

Elbette biliniyor. Her bir şehidin, ana-baba adından tutun köyüne kadar kim oldukları biliniyor.

Peki Çanakkale’de kimler şehit olmuş? 48 bin şehidin 992 tanesi Güneydoğu’dan katılmış.

Yani %2’si.

Ama bu rakam da bizi yanıltmasın, bu 992 kişinin 502’si de Antep’ten katılmış.

Mesela Sırrı Sakık’ın memleketi Muş’tan kaç kişi şehit olmuş?

7 kişi!

Diyarbakır’dan 49, Van’dan 36, Siirt’ten 40, Mardin’den 7 kişi.
Görüldüğü gibi rakamlar ortada: Kürtler pek Çanakkale’ye uğramamış!
Peki Kurtuluş Savaşı’nda durum farklı mı?
Orada da durum oran olarak aynı. Toplam 35 bin resmi şehidimiz var Kurtuluş Savaşı’nda. Bunların 685’i Güneydoğu doğumlu. Oran olarak yine %2!
Sırrı Sakık’ın memleketi Muş’tan katılım bu defa çok yüksek olmuş ki şehit sayısı 18!
Yani rakamlara baktığımızda görüyoruz ki Kürtler Kurtuluş Savaşı’nda da ortalıkta gözükmüyor...
Kürtlere kardeşlik soruları
Ama biz yine de geçmişi çok kurcalamaktan yana değiliz. Kürtler bu rakamları unutabilirler, biz de unutabiliriz, yeter ki günümüze gelelim ve anlaşalım.
O halde bir de şu sorulara cevap arayalım.
Mesela Sırrı Sakık ve diğer DTP’li milletvekillerine ya da onlarla aynı yolda yürüyenlere soralım.
Ailenizde kaç kişi Çanakkale Savaşı’nda, kaç kişi Kurtuluş Savaşı’nda şehit oldu?
Şehit olmasa bile ailenizde hiç bu savaşlara katılmış dedeleriniz var mı?
Onlar size Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı anılarını anlattılar mı?
Ve devam edelim sormaya...
Ailenizde kaç kişi şu ana kadar PKK için savaşırken öldü?
Hâlâ PKK’da savaşan akrabalarınız var mı?
Mesela Sırrı Sakık’ın yanıtlaması çok kolay olacaktır çünkü ağabeyi Şemdin Sakık PKK’nın Apo’dan sonraki ikinci adamıydı ve şu an hapiste!
Bu arada şunu da soralım kaç akrabanız PKK davasından içerde yatıyor?
Bu soruların cevapları yeterince aydınlatıcı olacaktır elbette.
Ama madem yine de biz bu ülke için savaştık diyorlar, onu da kabul edelim yalnız şunları onların ağzından duymak istiyoruz.
Evet bunları diyebilir misiniz:
Biz Kürtler, Çanakkale’de İngilizlere karşı Türklerin yanında savaştık.
Biz Kürtler, Kurtuluş Savaşı’nda Yunanlara karşı Türklerin yanında savaştık.
Biz Kürtler, Fransız işgali sırasında Antep’te, Maraş’ta, Urfa’da Fransızlara karşı Türklerin yanında savaştık.
Biz Kürtler, İngilizler işgal ettiği sırada Musul ve Kerkük’te İngilizlere karşı Türkleri destekledik.
Evet desinler görelim; biz Kürtler, İngilizlere, Fransızlara, Yunanlara karşı savaştık desinler!
Diyemezler, çünkü İngilizler, Fransızlar ve Yunanlar hemen arşivleri açar ve Kürtlerin kimin yanında olduğunu açıklarlar.
Kaldı ki madem siz bize karşı savaştınız o zaman size desteğimizi çekiyoruz derler.
Kolay mı...
İngilizlerin, Fransızların desteğini çektiğini bir düşünün, Kürtler ne yapar!..

Evet bu soruların cevabını alabilirsek o zaman biz de Türk-Kürt kardeşliğine inanabileceğiz.

5 Ekim 2009 Pazartesi

Atatürk Bandırma'ya geleli 84 yıl olmuş




8 ekimde kutlanır hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa normalde ama 3 kez gelmiş Selanik asıllı olan benim gibi, benim güzel Bandırmama kendi gibi :) Geldiğinde her tarafı yanmış, mis ve gül yerine is ve kül kokmak zorunda bırakılan Bandırma'yı gördüğünde ismini taşıyan gemiyle dünya üzerinde neleri başlattığını düşünerek olsa gerek burayı da imar ederiz demiş...

Küçükken Atatürk'ümüzün gelişi kutlanırdı...O zaman oralardaydım büyüdük de ayrıldık ...Ben gelir sanırdım gerçekten öldüğünü aklıma getirmeden...Giderdik iskeleye incek sanırdım gemiden hemen...Keşke öyle olsa gelse de kurtarsa...
Çocuk aklı işte unutuverirdi...Büyükdük de değişti dünya, değişti sınırlar...

24 Eylül 2009 Perşembe

Zeitgeist izle , izlemeyen...



Para, ABD, ekonomi, sosyal yaşam, 11 eylül, ABD, Venezüella, WW1, WW2, Vietnam, ABD, Usama 1000 Ladin, Usiris, Jesus, Mosiris, Musa....

Ohh be düzelmiş....


Ya noluo bu bloga? Bi resim ekleyemiyoz bi yazı yazamıoz? Kimdir sorumlusu?